Euthyphron ikilemi ya da İlahi buyruk teorisi ilk kez Platon'un Euthyphron (Εὐθύφρων Eftifron) ile diyaloğunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problem olarak bilinir. Euthypro "tanrıları memnun eden şeyin kutsal olduğunu" söyler. Ona göre bir eylemin kutsal olmasının kriteri onun tanrılar tarafından istenmesidir. Sokrates bu argümanı yeterli bulmaz çünkü tanrılar bir şeyin kutsal olması konusunda aralarında anlaşamayabilirler. Bunun üzerine Euthyphron kutsal olanın tanrıların ittifakla anlaştıkları şey olduğunu ileri sürer.
Sokrates'in meşhur
ikilemi bir miktar değişiklikle tek tanrılı dinlerde de tartışılan bir konu
olmaya devam etmiştir. Musevi, Hristiyan ve İslam teolojilerinde bu tartışma hala sürmektedir.
Leibniz ikilemin bir versiyonunu şu şekilde ifade etmiştir:
"Genellikle Tanrının emrettiği şeylerin iyi ve adil olduğu kabul edilir. Fakat geriye şu soru kalır: Bir şey Tanrı emrettiği için mi iyi ve adildir, yoksa iyi ve adil olduğu için mi Tanrı tarafından emredilmiştir, başka bir ifade ile iyilik ve adalet Tanrının keyfi bir seçimi midir, yoksa iyilik ve adalet şeylerin doğasına ait zorunlu ve ebedi gerçekler midir?"
Tanrı emrettiği için böyledir cevabının kabulü bizlere şu sorunları yaratır:
1. Bu kavram (İyilik, ahlak, adalet...) içi boş bir durum haline gelir. Tanrı dilediğince X kişisine iyi, Y kişisine daha az iyi demiştir. Bu durumda Tanrı her şeyi önceden emretmiştir ve sorgulanacağımızı kabul edersek, Tanrının ne kadar adaletli olduğu sorusu karşımıza çıkar.
2. Her kavram Tanrının dilediği gibi değişebilir. Bu cümleyi açmak istersek, ahlaki kavram Tanrının görüşüne bağlıdır ve Tanrı cinayeti, şiddeti, hırsızlığı... vb. Ahlaki değer olarak iyi yapsaydı biz bu kavramları uygulardık. Aklın önemli olmadığına varabileceğimiz bir yargıdır, Tanrı nasıl algılamamızı isterse öyle algılamak durumunda kalırız.
1. Tanrı sonsuz kudret sahibi değildir. Tanrının o kavram üstünde bir gücü yoktur ve o durumu değiştiremez. İyi bir insanı iyi yapan şey Tanrı değildir ama Tanrı onu öyle gördüğü için sonradan emretmiştir. Bu yargıdan Tanrı belirlemiyorsa kim veya ne belirliyor sorusu ortaya çıkar. Bu da bizlere temel teist argümanına (Her şeyi yaratan Tanrıdır) çelişkili bir soru bırakır.
2. Tanrı olmadan ahlak var olabilir. Ahlak kuralları Tanrı emretmeden önce olabiliyorsa Tanrıyı kabul etmeden de ahlaklı olunabileceği yargısına varılır. Bir kez daha teizmin temel argümanlarına çelişkili bir soru bırakır.
Bana göre, Tanrı yaratılanlara ancak doğduğunda
müdahale edebilir. Ahlak ve kişilik gibi kavramları oluşturup geliştiren
insanın kendisidir. Tanrı fiziki özellikleri yaratır. Tanrı iyilik gibi
kavramlara karışamaz ve mutlak, sonsuz, güç dediğimiz kavramı insan beyni
kavrayamaz. Bu cümle ile demek istediğim; insan beyni Tanrısal bir gücü tam
anlamıyla kavrayamaz. İnsan daha kendi bedenini, iç benliğini ve kişiliğini
tamamen kavrayamamışken bu sınırlı bilgiyle ve daha kendini çözememiş bir
beyinle Tanrısal bir kavramı kavramasını beklemek yeni doğmuş bir çocuktan
kendisini düzgün ifade etmesini istemek gibidir.
Buna dayanarak Tanrının iyiliğe karışamamasının onun isteğinden dolayı mı yoksa gücüyle mi alakalı olduğu da kanıtlanamaz. Tanrı ne bir insan iyi olduğundan emretmiş ne de emrettiği için o insan iyi olmuştur. Varolmanın anlamının olmadığını düşündüğümden bu sorunun da anlamsız olduğunu düşünüyorum. Bu soruyu, yaşamak anlamsız neden düşünüyoruz ki diye kapatmak da mantıksız olurdu. Tanrı denilen kavramı insan hiçbir zaman kavrayamaz. Çok zayıf ve bir o kadar da güçlü varlıklarız. Güçlü ve zayıf dediğimde dahi insandan insana farklı fikirler beliriyor. Yaşamımız üst varlıkları anlayamayacak kadar anlamsız, kendimizi geliştirebilecek kadar ilgi çekici duruyor. Tanrı ile alakalı olan bu ikilem sorusunu şöyle değiştirmeyi tercih ederdim:
Bizi biz yapan bize
verilenler midir yoksa biz öyle olduğumuzdan dolayı mı bize verilir?
Euthyphron
ikilemi - Vikipedi (wikipedia.org)
Leibniz, Gottfried. "Reflections on the Common Concept of Justice"
(1702?), in Leibniz: Philosophical Papers and Letters, ed. Loemker (Dordrecht:
Klumer, 1989) p. 561
2 Yorumlar
Soruyu degistirdigin halini cok begendim bence de Tanrinin üzerimizdeki etkisini tartismaktansa bize vadedilenleri ve bizim elde ettiklerimizi degerlendirmek özellikle ileride karsilasacagimiz durumlar için çok daha isabetli olur
YanıtlaSilFelsefede bazı sorulara tam olarak evet ve tam olarak hayır cevabı verilemez. Hayatta bazen de bazı şeyleri tam olarak bir yere bazı sebeplerden ötürü bağlayamayız. Ayrıca soruyu değiştirmen de çok ilginc bir özellik katmış. Metni gerçekten başarılı buldum.
YanıtlaSil