Soruya bir cevap vermem için önce şundan bahsetmeliyim. Bana göre özgürlük yaptığımız davranışları hiçbir baskı altında kalmadan, hiçbir insanın etkisi altında kalmadan yapmamız demektir. Hiç kimse tam olarak özgür değil. Çocukken ailemizin, gençken de sosyal çevrenin bize dayattığı düşünceleri ve travmaları taşırız kişiliğimizde. Kişiliğimiz de eylemlerimize yansır. Yaptığımız her şeyde, başkasını dinlemeden yapsak bile, aile ve çevrenin izleri vardır bu yüzden. Bundan ne kadar kaçmaya çalışırsak çalışalım bu bizim özümüze kazınmıştır bir şeydir artık. Bu yüzden hiç kimse tam anlamıyla özgür değildir.
Özgürlük sorumluluk getirir. Kimsenin baskısı, yönlendirmesi altında kalmadan yapılan her davranış bizim sorumluluğumuzdadır.
Bu durumda, bu soruyu net cevaplamak için Sude adında (Sude'nin yaşı önemli değil) birisini ve Sude'nin seçebileceği iki yolu sunmak istiyorum size. Sude'nin davranışlarının/eylemlerinin başkasının yönlendirmesine/baskısına bağlı olduğu bir yol ve eylemlerinin; kendi düşüncelerine, kendi isteklerine, kendi değer yargılarına göre olduğu bir yol. Sude'nin hayatındaki iki konuyla ilgili seçebileceği iki yol hakkında yorum yaparak anlatacağım. Rahat anlayabilin diye örnekleri basit, hayat periodunda olması olası olaylar üzerinden vereceğim.
İlişki
Diyelim ki Sude'nin bir ilişkisi var. İlişki iyi veya kötü giden bir ilişki, bu kısım önemli değil. Sude bir gün arkadaşlarıyla konuşurken ilişkisiyle alakalı bir şeyler anlatıyor ve arkadaşları bir süre Sude'yi dinliyorlar. Sude'nin konuşması bittiğinde arkadaşları Sude'ye ilişkisinin kötü olduğuyla, ayrılmaları gerektiğiyle ilgili Sude'yi doldurmaya çalışıyorlar. Sude'nin izleyebileceği iki yol var:
-Sude arkadaşlarının dolduruşuyla sevgilisinden ayrılacak. İlerleyen dönemlerde Sude arkadaşlarıyla konuşmayı kestiğinde veya çevrenin sözlerini bırakıp hayatını kendi yönetme kararı aldığında bu ilişki aklına gelecek. Belki birkaç ay, belki bir yıl, belki yıllarca "Acaba o gün, onları dinlemeseydim şuan ilişkimiz nasıl olacaktı?" diye düşünecek ve o gün arkadaşlarına uyup ilişkisini bitirmenin pişmanlığını yaşayacak.
-Sude arkadaşlarını sözlerini umursamayacak. Bu ilişkinin onların ilişkisi değil kendi ilişkisi olduğunun farkında olarak, ilişkisine üçüncü kişilerin karışmasına izin vermeyecek. İlerleyen zamanlarda Sude'yle sevgilisinin ilişkisi daha ciddi bir boyut kazanabilir ve Sude o gün arkadaşlarını dinlemediği için kendine teşekkür ederek ilişkisinin tadını çıkarabilir. Ya da belki de ilişkisi başka sebeplerle bitebilir. İlişkisinin bitmesi durumunda Sude en azından şunu diyebilir, o gün onları dinleseydim kafamda 'acaba'lar olabilirdi. Bu senaryoda ayrılsalar bile bu karar Sude'nin, kimsenin etkisi altında kalmadan kendi hür iradesiyle verdiği bir karar.
Kariyer
Bir genç olarak; ailelerin okuyacağımız bölüm, ileride sahip olacağımız meslek hakkındaki baskılarını tahmin etmek zor değil. Sude'nin ailesi Sude'nin doktor olmasını istiyor. Sude ise içten içe mimarlık istiyor. Üniversite sınavına girdi, sonuçlar geldi ve Sude iyi bir bölüm okuyabileceği bir sıralama yapmış. Sude tercihlere mimarlık yazmak istiyor ama ailesi tıp yazması için Sude'ye baskı yapıyor. Sude'nin yine iki seçeneği var:
-Sude ailesinin baskısıyla tıp seçer. Sude 6 yıl boyunca istemediği bir bölümü okuyacak. 3-5 yıl arası istemediği bir mesleğin asistanlığını yapacak ve en sonunda ailesinin istediği gibi bir doktor olacak. Sude hayatı boyunca "Acaba o gün mimarlık seçseydim ne olurdu?" sorularıyla ve "Keşke ailemi dinlemeseydim." pişmanlığıyla yaşayacak. Bu pişmanlık hayatının sonuna kadar kendisiyle beraber sürüklenip gidecek.
-Sude ailesini dinlemeyip mimarlık seçecek. Mezun olduğunda hep istediği gibi bir mimar olacak. İyi bir iş bulursa hep o gün mimarlık seçmemin gururunu yaşayacak. İşleri iyi gitmezse "En azından hiç kimsenin baskısı olmadan, kendi ellerimle yaptım." diyecek.
Birisinin baskısı altında bir şeyler yapıp mükemmel bir hayat yaşamak, yaşadığın hayatın senin sayende değil başkası sayesinde olması demektir. Aklında hep bir acaba veya bir pişmanlık kalır. Kendi yaptığın seçimlerle kötü bir hayat yaşasan bile şunu hep bilirsin, kendi seçimindi. İki yol da pişmanlık getirebilir, evet. Ama başkasının baskısıyla yaptığın seçimlerin sana iyi/kötü bir hayat getirmesiyle, kendi yaptığın seçimlerin sana iyi/kötü bir hayat getirmesi arasında fark vardır. Birisinde hep pişmanlık varken diğerinde kendinden emin bir şekilde ne yaptıysam kendim yaptım diyebilirsin.
2 Yorumlar
Onurunu kazanamamış veya kaybetmiş her insan 'acaba'larla boğulmaya mahkumdur fikrimce. Lakin eğer özgürlüğümüzü savunup dediğin gibi kendi yolumuzda ilerlersek bu onurla üzülsek de sevinsek de en azından içimizde kalmamış olacak. Bazen yaptığın için duyduğun kırgınlık ve pişmanlık; hiç olmamış ihtimallere dalıp gitmekten iyidir. Çünkü olan biter gider ama olmayan kaç yaşına gelirsek gelelim bir pergulede kafamızı dinlerken bile ansızın aklımızı devralıp ruhumuzu acıtabilir. Bu yüzden de onurlu olmayı kendi ruhsal sağlığımız için de destekliyorum en fazla. İşte bu yazıya tam da bundan dolayı kesinlikle katılıyorum. Tamamen kendi görüşümle eş bir fikir!
YanıtlaSilFarklı bakış açıları ve senaryolarla değerlendirmeni beğendim.
YanıtlaSil